O Yaşıyor… 12. Bölüm

Umay Hanım “Ozan’ı çağır gelsin” dedikten sonra kapının ardında kaybolup gitmeden önce “Eski Dost bastonun hiç kırılmasın” dedi. Gezer Ata ise resmiyetle başını eğerek “Işığın solmasın Umay Hanım” dedi.

Gezer Ata önde çocuklar arkada tekrar Sahaf’ın alt katındaki yere döndüklerinde yine sandalyelerine oturdular. Hepsi sessizce Gezer Dede’ye bakıyorlardı. Aslında bir ışık görseler onlarca sorudan oluşan bir sağanak Dedeyi bekliyordu ancak Dedenin yüzü hiç taviz vermiyordu.

“Pekâlâ, hepinizin tek soru sorma hakkı var” dedi.

Meyve ile dolu bir ağaçtan sadece bir tane alabilirsiniz derseler acaba hangisini alabilirim diye kara kara düşünürsünüz ya; çocukları da böyle bir düşüncedir sardı.

“Ozan Kim dede?” ilk soru Aybars’a aitti.

“Artık Bakabildiğimize göre onlardan birini gördüğümüzde nasıl davranmamız gerekiyor? diye sordu Dila

“Bizim gerçekten de onlarla savaşmamızı mı bekliyorsunuz dede?” bu soruyu soran da Dağhan’dı.

“Bizim gibi olan ve onlarla savaşan başkaları da var mı dede?”

“Dört soruya karşılık dört cevap…”

“Ozan, bizlerle birlikte Tamağın Kaçkınları ile savaşanlardan biridir. Bizim gibi diyorum zira benim gibi birkaç kişi daha var ve hepimizin farlı görevleri var. O adı gibi ozanımızdır, elinden sazını eksik etmez. Benim gibi kuru kuruya anlatmaz masalları. Hem çalar hem de anlatır. Sazını bıraktığında ise Yüzleşme Odasının Muhafızıdır. Ondan başka kimse o kapıyı açamamıştır. Bir gün…” O günler aklına gelince hüzünlenmişti sanki Gezer Ata “Bir gün olmaması gereken oldu, …”

Gezer Ata Ozan’ı anlatırken aynı anda İstanbul’un başka bir yerinde yaşlılıktan belinde kamburu çıkmış; cüppesinin şapkasını kafasına taktığından dolayı yüzü gözükmese de uzun, beyaz, yağdan kirlenmiş saçları önüne dökülmüş yaşlı bir adam yere oturmuş elindeki sazı çalıyordu. Kimseler durup dinlemese de çalmaya devam ediyordu. Önüne koyduğu bahşiş kutusu hala boştu. Bir çift siyah parlak ayakkabı gelip yavaşladı. Durmadı ama kutuya iki tane bozuk para attı ve devam etti. Saz çalan yaşlı adam kimin attığına bakmamıştı ama saz çalmayı bıraktı. Kirli ellerini kutuya uzatıp bozuk paralardan birini aldı. Kalın altın bir sikkeydi bu para. Bir yüzünde şahlanmış bir At diğer yüzünde ise Kurt figürü vardı. Düşünceli düşünceli elinin içinde tuttu bir süre sonra cüppesinin ceplerinden birine koyup ayağa kalktı. Kutudaki diğer bozuk parayı da alıp sazını kılıfına koyup omzuna attı ve yürümeğe başladı. Kirli görünüyor ve gerçekten pis kokuyordu. Yanından geçenler yüzlerini ekşitiyor uzak durmaya çalışıyorlardı.

Saatlerce yürüyerek büyük bir binanın arka tarafına geldi. Binanın çöplerinin toplandığı yere gelip onları kenara çekmeye başladı. “Neredeydi? Neredeydi?” diyerek kendi kendine konuşuyordu. “Hah buldum” dedi. Yerde demir bir ızgara bulmuştu. Onu kaldırıp kenara koyunca içine rahatlıkla girebileceği bir delik açıldı. Karanlık deliğe girip üstünden ızgarayı yeniden kapattı.

Yolu uzun zamandır kullanmamıştı ama hala çok iyi hatırladığından dolayı emin adımlarla ilerledi. Servis asansörünün önüne geldiğinde durdu ve asansörü çağırdı. Gelen asansöre binip kırk birinci katın düğmesine bastı. Asansör durup kapısı açılınca kafasını koridora uzatıp kimse var mı diye baktı. Olmadığını görünce hızla soldan ikinci kapının önüne geldi, cübbesinin ceplerinin birinden çıkardığı bir kart ile kapıyı açıp hemen girdi ve ardından kapattı.

“Sizler gibi Bakabilen bir kız vardı, sizlerden çok küçük ama bir o kadar da yürekli. Onu Tamağın Uşaklarından bir Eşbörü, yani Kurda dönüşebilen biri öldürdü. Evet çocuklar KurtAdamlar da vardır. Ama sizin bildiğiniz gibi değillerdir. Kız, Ozan’ın korumasındaydı, buna engel olamayınca aldı başını gitti. Nerede olduğunu hep bildim ama isteğine saygı gösterip ondan uzak durdum. Kendi isteği ile gelmesini bekledim. Ama gelmedi. Umay Hanımın isteğine uyup onu çağırmak zorunda kaldım. Yakında onunla tanışırsınız.”

“Onun geleceğinden emin misin?”

“Elbette gelecektir.”

Girdiği daire çok geniş ve ferahtı. Uzun zamandır kullanılmadığından toz vardı ama oralı bile olmadı. Sazını çıkarıp yavaşça duvara yasladı. Cüppesini çıkarıp koridora bıraktı. Ayakkabısını ve eski püskü pantolon ve gömleğini çıkardı. Banyoya girip yıkandı. Kirler banyo giderinden akıp gitti. Yıkanıp çıkınca buharlanmış aynayı silip kendi aksini görür gibi oldu uzamış sakallarının makasla kesmeye başladı. Kestiği sakalları alıp lavaboya attı. İyice kısalttıktan sonra yüzünü sabunlayıp ustura ile kesmeye başladı. Sonrasında uzamış saçlarını makasla düzeltmeye başladı. Kıyamadı, uçlarından düzelttiği saçları omzuna dökülmüş hali ile bıraktı.

Havluya sarınıp banyodan çıktığında yaşlılıktan kamburu çıkmış halinden eser kalmamıştı. Geniş göğüs kafesi kaslı kolları hiç de yaşlı birine ait değillerdi. Yatak odasına geçti. Gardırobunu açıp beyaz bir gömlek çıkardı sonra beyaz ince çizgili lacivert bir takım elbise üstüne giyip bunlara uygun kemer, çorap ve ayakkabı giydi. Dolaptaki bir çekmeceden kol düğmesi alıp taktı. Saatler içinden de uygun bir tanesini alıp taktı. Beyaz uzun saçlarını atkuyruğu şeklinde topladı. Dolabın kenarında duran heybeyi alıp omzuna attı. Kapıdan çıkarken sazını diğer omzuna atıp çıktı ve kapıyı ardından kapattı.

“Evet çocuklar Ozan ilgili anlatabileceklerim bunlar. Şimdi sıra Dila’nın sorusunun cevabında:

Çocuklar, Tamağın Kaçakları size direkt olarak zarar veremezler ama onları gördüğünüzü anladıklarında Uşaklara haber verirler. Onlar ise sizi yok edip ruhunuzu almak isteyeceklerdir. Kendinizi korumayı öğrenene kadar onlardan uzak durmalısınız. Yoksa sonunuz İlbey gibi olacaktır. Keşke o da sözümüzü dinleyip uzak durabilseydi.

Bu noktada Dağhan’ın sorusuna cevap vermek istiyorum: Sizlerden isteğimiz onlarla savaşmanız ve yok etmenizdir çocuklar. Bu kâinatın dengesi için yapılmalıdır. Ama zorunlu da değilsiniz elbette. Şu anda sizler istediğiniz sürece kalbinizle bakabilirsiniz. Ancak anlattıklarımızın önemini anlamıyor ve buna dâhil olmak istemiyorsanız buradan çıkıp gidebilir, istemediğiniz için de Tamağın Kaçkınlarını ya da Uşaklarını görmezsiniz. Onların da sizi hissetmesi çok zor olacaktır. İmkânsız değil ama çok zor. Aranızda gitmek isteyen varsa bunu hemen yapması gerekiyor. Ozan geldikten sonra bu daha da zor hale gelecektir.”

Gezer Ata hepsinin gözlerine tek tek baktı. Bekledi. Çocuklar kendi kendilerine baktılar. Aralarından konuşan Asya oldu “Kalıyoruz dede”

“Güzel o halde son sorunuzun cevabını vereyim:

Önceleri bizim gibi Bakabilen sadece bir taneydi. Sonra çağlar geçtikçe sayımız artmaya başladı. Kâinat sanırım bir şekilde dengeyi bulmayı başarıyor çocuklar. Bakabilenler bir şekilde Erlik Dölleri ve Tamağın Uşakları ile hep savaş halindelerdi. Eskilerde yeryüzünde bu kadar çok yaşayanda yoktu çocuklar. Bir köyü sadece bir Bakabilen için yaktıkları oldu. Ya da bir şehri sular altında bıraktıkları. Pompei denen şehri yok edip Volkan patladı dediler. Şimdilerde insan sayısı çok fazla. İstanbul da dahi milyonlarca insan yaşamıyor mu? Bizler, sizlere hayatta kalabilmeniz ve onlarla savaşabilmeniz için elimizden geldiğince gerekli eğitimi verir, sizlerle de birlikte savaşırız. Hep böyle oldu, hep böyle de olacak. Şu ana kadar hep tek Bakabilen geldi. Sanki bu bir kuralmış gibi düşünüyorduk. Oysa Tamağ Kaçkınları dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Gelenlerden kimi bu savaşı istemedi, kimi ise kanının son damlasına kadar savaştı…

Şimdi sizi dükkânı gözetleyenlere göstermeden buradan çıkaralım ve güvenli eve götürelim.”

“Dükkânı gözetleyenler mi var dede?”

“Korkmana gerek yok kızım. Tamağ Kaçkınları buraya yaklaşamasa da Uşaklar veya onların adamları gelip gözetleyebiliyorlar. Eminim ki İlbey öldükten sonra bir iki kişi burayı takibe almaya başlamıştır. Henüz sizden haberleri olduğunu düşünmüyorum ve böyle kalırsa da çok mutlu olacağım.”

“Evlerimize gitmeliyiz dede” dedi Dila

“Eğer buradan birlikte ayrılmaz ve Güvenli Eve gitmezsek sizi koruyamayız. Evlerinize gidip ihtiyacınız olan eşyalarınız alınacaktır. Bir süre okula da gidemeyeceksiniz. Hepinizin İstanbul dışından gelmiş ve aileleriniz ile yaşamıyor olmanız ise büyük bir şans. Onları arayıp bir açıklama yapabilirsiniz. Şimdi beni takip edin.”

(devamını okumak için tıklayınız)